24 Kasım 2010 Çarşamba

# ben # slovakya

Nerozumiem po slovenské

Slovakça anlamıyorum (nerozumiem po slovenski). Bu cümleyi bir türlü doğru şekilde öğrenemedim, buraya yazıyorum ki biliyorum bundan sonra unutmayacağım.

Orda burda markette, insanlar konuştuğu zaman tek yapmam gereken bunu söylemek ama nero ile mi başlıyordu yoksa nepo mu, sonra ne geliyordu karmakarışık oldu her seferinde. Bir de macarca ile karışıyor ki orda da macarca bilmiyorum "nem beselek madyarul" (okunuşunu yazdım, yazılışını hatırlamıyorum) şeklinde.

Ama bir çok ortak benzer kelime var hem macarca hem slovakça ile. Markette görünce anlıyorum. Yalnız bugün markette un alacakken bir kadın bana kötü kötü baktı. Çünkü üç farklı renkte paketlenmiş un satılıyor, galiba cinsleri değişik. Ben de hangisinin normal buğday unu olduğunu anlamak için paketleri burnuma yapıştırıp derin derin kokluyordum. Bulunca işte bu işareti yaptım. Kadın ne düşündü bilemeyeceğim ama böyle anlamadan alışveriş yapmak çok zor. Genelde cep telefonundan translate ile çeviriyorum ama çok zahmetli oluyor tek tek. Bazen de işte böyle iş burnuma düşüyor.

Allahtan burnum iyi koku alır, karışık bir yemeğin içinde hangi malzemeler var onu bile ayırt edebiliyor.  Tabi bu koku durumu, et reyonlarından geçerken biraz sıkıcı oluyor :(

Bir de burda çeşit çeşit kahveler var makul fiyata. İşte colombia kahvesi, güney afrika kahvesi, şu kahvesi bu kahvesi (uff hatırlamıyorum unuttum), işte o reyonlardan geçerken gözlerimi kapatıp bütün kokuyu çekiyorum. Sırayla hepsini deneyeceğim, çok merak ediyorum. Tabi kahve deyince yanına ne lazım, işte LU büsküvisi.

Daha önce bu bisküvilerden İtalya'da yemiştim. Kahvenin yanına öyle güzel gidiyor ki. Ce ile bunlara dadandık, her akşam dizi seyrederken kahveyle birlikte tüketiyoruz.

Diziler demişken kocacım ben yokken yeni diziler indirmiş ve keşfetmiş, bir kısmını ben geriden takip ediyorum onu yakalamak için, bir kısmını da arada gündüz seyrediyorum. Tabi hal böyle olunca, bir yanda çekici diziler bir yanda beni bekleyen araştırmalar arasında solucan deliğine girmiş gibi ayrılıyor yüreğim, bir kolumu eşimin bilgisayarı çekiyor ( diziler orda ), bir yanımı kendi bilgisayarım. Böyle bocalayıp gidiyorum.

Bu arada home office çalışmak ne zormuş yahu. Şimdiki tek mücadelem bu.

If you are interested my research topic, you'll find it here.

5 yorum:

  1. kolay gelsin ne güzel macera

    YanıtlaSil
  2. hihihiii, iyisiniz, birliktesiniz ya gerisi boş. sen zaten diğer tüm zorlukların üstesinden gelirsin :) ikiniz de öpüyorum, kendinize çok iyi bakın emi :)

    YanıtlaSil
  3. biskuvi çok güzel görünüyor:)

    YanıtlaSil
  4. yazini okurken ilk geldigim gunler geldi aklima hersey yabanci ve anlasilmaz insan kendini okuma yazma bilmeyen zir cahil gibi hissediyor bir muttet rabbim yar ve yardimcimiz olsun.eminim en kisa zamanda cok guzel hersyin ustesinden geleceksin:)

    YanıtlaSil
  5. Canım günlerin güzel geçmesine seviniyorum.ben de buraya ilk geldiğimde fransıca konuşamıyorum demek için yırtınmıştım epey bi:) tanrım ne çetrefilli cümleydi o öyle.sonradan alışıyor insan.bu ara o bisküvilerden burda da var biz epeyce tükettik zamanında eski şantiyemizdeyken ben de pek seviyorum..home ofis çalışmak hep daha eğlenceli güzel ve kolay gelirdi bana uzaktan ama demek öyle değilmiş tecrübe etmeden bilemiyor insan işte..sana kolaylıklar diliyorum.öpüyorum kocaman.sevgiler

    YanıtlaSil