15 Kasım 2016 Salı

# Nova'ya mektuplar # Novadünya

Nova'ya Mektuplar: 21 ve 22. Ay

Canım oğlum, geçen ay ha yazdım ha yazacağım derken baktım yeni aydönümün yaklaşmış, ikisini bir arada yazarım diye yazmadım. Keşke yazabilseydim ama çok yoğunduk be annecim. Günlerimiz öyle yoğun ki, sanırım doğduğundan beri en çok koşturduğum zamanlar bunlar. Şikayetçi değilim ama herşeye yetişmek kolay değil.

Artık eskisine göre biraz daha yoğun ilgi istiyorsun. Daha doğrusu şöyle, önceden sabahları özellikle bölük pörçük de olsa bir saate yakın kendi başına oynardın, ben de temel işleri bitirirdim. Şimdi genelde beraber oynamamızı istiyorsun ancak oyunlar öğretici oyunlara evrildi. Kitap okuma, kağıt kalemli çalışmalar, oyun hamuruyla oyunlar, renk, sayılar ve yeni kavramlara olan heveslerin, yapbozlar... Yani oyunların hep konuşmalı, bol tekrarlı oluyor ve benden yanında olmamı talep ediyorsun haliyle. Ablan evde olduğunda ise bu rolü o defvralıyor ve çok güzel oynuyorsunuz beraber. Bir de Chantal geldiğinde (haftada iki sabah 2,5 saat senin için geliyor) aynı oyunları onunla oynuyorsunuz Hollandaca olarak, kitapta herşeyi göstererek soruyor, onun söylediklerini tekrar ediyorsun.

Evet bu ayların önceliği konuşma çalışmaları oldu. Tam cümle kurmaya başlamadın ama bildiğin ve kullandığın çok kelime var. Neyi ne kadar bildiğini anlamak için baban resimli kelime ansiklopedisini gösterip soruyor. Çoğunu biliyorsun şimdiden, sayısını bilmiyoruz ama herhalde 100 civarı kelimen var diye düşünüyorum. Hollandaca kelimelerinin sayısı çok olmasa da, (10-15 kadar) Chantal konuştuğundan daha fazlasını anladığını söylüyor.

Bu geçtiğimiz iki ay içinde tuvalet eğitimine senin isteğinle ve tabi ki ablanın önderliğinde başlamış olduk. O ne yaparsa yapmak istediğin için uzun zamandır seni de wc ye tutuyordum. Kakanı zaten farkediyor ve yapıyordun çoğu günler ama artık kaka hiç şaşmadan oturağa yapılıyor. Hatta ola ki bezine yapmak zorunda kalınca, hiç kıpırdayamıyorsun ve çok rahatsız oluyorsun. Klozete çiş olayını pek iyi beceremediğimden (ve her seferinde komple soymak zor geldiğinden) oturağı salonun başköşesine koyduk ve çişler de artık oraya yapılıyor. Daha bezi tamamen atmadın ama evdeysek gündüzün çoğunu bezsiz geçiriyor ve oturağa yapıyorsun. Sana kalsa akşamları da bağlanmasını istemiyorsun ama yatak ıslanmasın deyince ben "damam" diyorsun. Tamam deyişine bayılıyorum öyle tatlı söylüyorsun ki. Belki cesaret edip gece bezini de atsak birkaç denemeden sonra başarırsın ama gecelerimiz hala düzene girmedi. Hele bir süre rahat geçen birkaç aydan sonra bu ay son azıların huzursuzlukları başladı. Ne kadar ilerledi göremiyorum ama gerçekten oldukça fazla etkileniyorsun ve memeye yapışık geçiyor bütün gece. Değil saat başı uyanmak, neredeyse hiç uyumuyoruz diyebilirim. Bir an önce bitmesini diliyorum. Belki memeye düşkünlüğün azalır da uykularımızın kalitesi artar diye beklemekteyim.

Genelde uyumlu, sakin, ne istediğini bilen, şevkât dolu bir çocuksun ama geçtiğimiz yaz giriş yaptığımız iki yaş sendromunun artçıları da olmuyor değil. İnadın, kendini yırtarcasına ağlamaların biraz daha çoğaldı. Belki de tecrübeli olduğumdan bilmiyorum şimdilik aşırı yılmış değilim.

Biraz sevdiğin şeylerden bahsedeyim, elbette ki başta arabalar (senin dilinde meme) ve diğer taşıtlar, banyoda oynanan plastik ördeklerin, Türkçe çocuk şarkıları (Ali babanın çiftliği, diğer hayvanlı şarkılar ve elbette ki otobüsün tekerleği dönüyor), gerçek otobüse binmek (otobüse şarkıdan ötürü dındındın diyorsun), yürümek (bebek arabası artık sadece eşya taşıyor), saçımın topuz olması (gol diyorsun, gece yarı uyanık halinde bile saçımın topuzu bozulmuşsa talep ediyorsun), emerken saçlarımla oynamak başlıcaları diyebilirim.

Bu iki ayda yaprakların dökülüşüne şahit olduğun için diline eklenen sözcüklerden "ağad düç " deyişin, bunu söylerken elinle ağacı gösterip düşme işareti yapman içimin yağlarını eritiyor, o parmaklarını öpücüklere boğasım geliyor. Yine beni çağırışın da keza; aaaan-ne auttu şeklindeki anne otur deyişin ve işaret parmağınla gösterişin.

Hay nasıl da unutuyordum en önemli meselemizi! Renkler evet ve mor. Aman Allahım tam bir mor hastasısın. Renkleri öğrenmeye çalışıyorsun bu ara ama özellikle pembelerin mor olduğu konusunda ısrar ediyorsun, ben de tamam mor o deyince gülerek hayııı peeembe diyorsun. Pembe mavi (mame diyorsun daha i sesinde çok başarılı değilsin) ve moru karıştırmadan biliyor ve söylüyorsun.

Şu andaki bıcır bıcır halini o kadar çok seviyorum ki, içime sokarcasına seviyorum seni. Öyle tatlısın öyle güzelsin ki rabbime her an şükrediyorum. İyi ki varsın melek yüzlüm. Nice aylara.

Annen
Amsterdam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder